26 Mart 2020 Perşembe



Dünya Su Günü


       22 Mart tarihi, 1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda ilan edildiğinden bu yana Dünya Su Günü olarak kutlanmaktadır.1993’ten itibaren katılım her yıl katlanarak arttı; halk, desteklerini göstermek amacıyla gün boyu muslukları açmamaya teşvik edildi.  Birleşmiş Milletler ve üye ülkeler bu günü, dünyadaki su kaynakları ile ilgili somut çalışmaları ödüllendirmek ve Birleşmiş Milletler tavsiyelerini uygulamaya ayırmışlardır. Birleşmiş Milletlere üye ülkelerin dışında, içilebilir su kaynakları ve su yaşamını destekleyen bazı sivil toplum kuruluşları da Dünya Su Günü’nü, çağımızın öncelikli su sorunlarına dikkat çekmek için iyi bir fırsat olarak değerlendirmektedir.





21 Mart 2020 Cumartesi



HOŞ GELDİN BAHAR

Bugün 21 Mart Nevruz Bayramı... Doğanın uyandığı, çimlerin yeşerdiği, çiçeklerin açtığı günlerin yani ilkbaharın başlangıç günü.
Doğanın bizleri kırlara davet ettiği bu günlerde biz evde kalmak zorundayız. Bunun nedeni  şu anda bütün dünyayı kasıp kavuran bir virüs: Korona
Şapkamızı önümüze koyup düşünme günü oldu "Bahar Bayramımız". Gezegenimiz uzun zamandır bizi uyarıyordu ama biz anlamamakta ısrar ettik. Kirlenen havayı, suyu, yok olan canlıları, kuruyan dereleri, eriyen buzulları, karaya sürüler halinde vuran balıkları ve daha birçok şeyi görmezden geldik. Dengeler bozuldu, evlerimize hapsolduk. Sonra Çin'deki hava kirliliğinin azaldığı, İtalya'daki kanallarda akan suyun berraklaşmaya başladığı haberlerini okumaya başladık. Doğa artık uyarılarla yetinmiyor, insanlığı cezalandırıyor. 
Hiçbir şey için geç kalmadık, kendimize ve gezegenimize bunu borçluyuz. Attığımız her adımdan sorumluyuz. İklim değişikliğine hep birlikte dur demek için Doğa Günlükleri olarak sözümüz var, doğanın parçası olduğumuzu bir kez daha tekrarlıyoruz.

NEFESİMİZİ KİRLETMEYELİM

 Dünyadaki her şey nar tanelerinden ibarettir, doğa hariç. Doğa her şeyi bir arada tutan narın kabuğudur. Biz, insanlar, dünyaya yayıldıktan sonra kabuğumuza zarar vermeye başladık. İhtiyacımız yokmuşçasına hor gördük onu fakat anlamadığımız bir şey vardı ,değerli arkadaşlarım, eğer kabuğumuza zarar verirsek güvende olabileceğimiz ortamı yok etmiş oluruz.
  Hava kirliliğini duymuşsunuzdur. Sanayileşme, motorlu taşıtların artışı ve bilinçsiz ısı kaynağı kullanmanın başlıca nedenleri olduğunu dillendirmek size sıkıcı bile gelebilir. Peki bunun sonucunda yılda yaklaşık 8,8 milyon insanı öldürdüğümüzü biliyor musunuz? Yani her konforumuz için bireysel aracımıza bindiğimizde birinin nefesini kesiyoruz, sobayı kaloriferi bilinçsizce kullanıyoruz ya minik bir çocuğu oksijen tüpüne mahkum ediyoruz, onlarca kıyafetimiz varken kıyafet alışverişine gidip giymeyeceğimiz bir pantolon daha alıyoruz ya birini boğarak öldürüyoruz. Bencilce ve bilinçsizce devam edersek çocuklarımızı da torunlarımızı da biz öldüreceğiz.
Türkiye'nin 2018 yılında doğaya saldığı karbon 430 milyon ton yani kişi başı 5.2 ton demek. Dünyada en çok karbon salınımı yapan ülkeler arasında 15.yiz ve bunu düzeltmeliyiz. Alışkanlıklarımızı ve konforu bir kenara bırakıp ahlak anlayışımızı ve vicdanımızı önümüze alarak yapmamız gereken karbon ayak izimizi (tüketimimizi) azaltmak. En bilineni -ama zorunlu kalınmadıkça yapılmayanı-toplu taşıma kullanımı, uçak yolculuklarını azaltmak, gerekli olmadıkça elektronik alet kullanmamak, güneş enerjisi gibi yeşil enerji kullanmak, et yemeyi azaltmak, karbon salınımı az ve yerli gıdalar tüketmek, geri dönüşümü önemsemek, yeşil alanları temizleyip korumak, bilinçlenmek ve bilinçlendirmek.
Unutmayın! Temiz bir hava gelecek nesillere nefes olmak demektir. 



20 Mart 2020 Cuma

NE KADAR ÖZGÜRÜZ?


NE KADAR ÖZGÜRÜZ?

İnsanoğlu bireysel ve toplumsal olarak rahata kavuşmak için her şeyi  yapıyor. Yüzyıllardır süregelen hep daha iyiye ve rahata erme  arzusu beraberinde birtakım sıkıntıları da getiriyor. Her yenilik gölgesiyle geliyor.  Kendi gölgemizi göremez durumda mıyız ?  Hala zaman var mı? İnsanlık adına zaman var mı?
Doğa özgürdür. İnsan da doğanın ayna görüntüsüdür. O halde doğanın bu özgür ruhunu içimizde keşfetmeli ve sınırımızı hatta haddimizi  bilmeliyiz. Bu yüzden evdeyiz. Bir başkasının, havanın, suyun, toprağın, kısacası doğanın özgürlüğüne ne kadar zarar verdik ve şimdi ne yapmalıyım sorusuna cevap bulmak için evdeyiz.
Doğa da  insan da özgür olmalı. Su da akmalı, coşmalı .Suyu hapsettik. Depolara, plastik kaplara, şişelere, ....  Akan su kir tutmaz denir. Biz suyu kirlettik, suya hükmettik. Onu kısıtladık. Aslında etrafımızı çevreleyen duvara bir tuğla daha ekledik.  Ne yapsaydık? 20 katlı bir gökdelende otururken suyu nehirden mi taşısaydık?  Bir elma ağacından on elma yemeyi nasıl biliyorsak bir tanesinin çekirdeğini de yeniden ekmeliydik. ‘Kıyametin kopacağını bilseniz elinizdeki fidanı dikiniz’ der  Hadis-i Şerifte. 
İnsan doğanın yansımasıdır. Öte yandan doğaya insan eli değdikçe doğa da kendini korumaya alıyor. Sürdürülebilirlik için bizi korumaya alıyor. Ne ekersek onu biçiyoruz . Bazen yaptığımız kötülükten daha fazla zarar görmemek için bugünlerde yaşadığımız gibi hayatımızda duraksamalar  yaşıyoruz. Düşünmek için çok vaktimiz var. Yansımayı, mükemmelliği, elimizin ne kadar kirli olduğunu fark etme zamanı.

5 Mart 2020 Perşembe

YILIN SON CEMRESİ



Bugün yılın son cemresi de toprağa düşmüş bulunuyor.
Baharın gelmesi çok yakın. 
Daha önceki yazılarımda da cemrenin anlamından bahsetmiştim. Bu yazımda daha detaylı olarak bakıcaz:
Türk ve Altay halk kültüründe ve mitolojisinde "imre" (imere veya emire) adı verilen cinin neden olduğuna inanılır. İlkbaharda görünüp titrek ışıklar saçarak göğe yükselir. Sonra buzların üzerine düşerek onları eritir. Oradan da yere girer. Bundan sonra ısınmış topraktan buhar yükselir. Yani emire baharın gelişini temsil eder. Bulgarlarda "zemire" olarak yer alır. Anadolu Türkçesindeki Arapçadan gelme "cemre" sözcüğünün aslında bu adın benzetme yoluyla, değişmiş hali olduğu söylenebilir.
Arapça kökenli bir kelime olan “cemre”‘nin sözlük anlamı ise kor yani ateştir. Halk arasında ise sıcaklığın artması olarak bilinir. Cemrenin ilkbahar başlamadan hemen önce yedi gün arayla havaya, suya ve toprağa sırasıyla düştüğüne inanılır. Bu şekilde hava, su ve toprak ısınır.
Halk arasında cemre düşmesiyle birlikte Hıdırellez ve Nevruz kutlamaları başlamaktadır. Cemre düşmesi Türk kültüründe de önemli bir yere sahiptir. Kültür ve edebiyat alanında kendine yer bulmuştur. Osmanlı zamanında divan şairleri cemre zamanlarında önemli kişilere övgü şiirleri yazmışlardır. Bu şiirlere ‘cemreviye’ denilmektedir.
O zaman, nice cemrelere. Doğayla esen kalın...
DAN. ÖĞR. ZÜBEYDE ÇOLAK/YUSUF KALKAVAN ANADOLU LİSESİ
Kaynak: Wikipedia / internethaber.com

ÇIÇEĞİN RENGİ TOPRAĞIN DİLİ

ÇIÇEĞİN RENGİ TOPRAĞIN DİLİ


ORTANCA ÇİÇEĞİ. 
ASİDİK ORTAMDA MOR
BAZİK ORTAMDA PEMBE RENKTE AÇAR. 

10.SINIF KİMYA KITABI
LACKMUS 
MEHTYLROT
KRESOL KIRMZISI/dönüşümü sağlayan bileşik adı. 


Toprak Asitliği


Bir asit hidrojen iyonları (H+) serbest bırakma eğilimi gösteren bir madde olarak tanımlanmaktadır. Tersine, bir baz hidroksil iyonlarını (OH-) serbest bırakan bir madde olarak tanımlanmaktadır. Bütün asitler hidrojen iyonları içerir ve asidin gücü asidin iyonizasyon (hidrojen iyonlarını serbest bırakma) derecesine bağlıdır.   Bir toprağın bazik iyonlara (Ca, Mg, K) ilişkin değiştirme kompleksi tarafından ne kadar çok hidrojen iyonu tutulursa, toprağın asitliği o kadar fazladır.

En Uygun Ürün Üretimi pH Aralığı için Arzu Edilen Toprak pH’i

En uygun bitki büyümesi için arzu edilen pH aralığı ürünlere göre değişir. Bazı ürünler en iyi 6. 0 ila 7.0 aralığında büyürken, diğerleri hafif asidik koşullar altında iyi büyür. Kireç ihtiyacını ve kirece tepkiyi etkileyen toprak özellikleri bölgelere göre değişir. En iyi ürün performansı için toprak pH’inin yönetilmesinde toprak ve ürün hakkında bilgi sahibi olmak önemlidir.
Toprak koloidleri tarafından tutulan kalsiyum, magnezyum, sodyum ve potasyum gibi bazik elementler hidrojen iyonları ile değiştirildiğinde topraklar asidik olur. Yüksek yıllık yağış koşulları altında oluşan topraklar daha kurak koşullar altında oluşan topraklardan daha asidiktir. Böylece, çoğu güneydoğu toprağı içsel olarak Orta batı ve uzak Batı topraklarından daha asidiktir.



1 Mart 2020 Pazar

DOĞA GÖZLEM GEZİMİZDEN BİZE KALANLAR...

DOĞA GÖZLEM GEZİMİZDEN BİZE KALANLAR...

Doğa Günlükleri adlı e-Twinning projesi kapsamında doğa gözlem gezisi etkinliğimizi Orman İşletme Müdürlüğü’nü ziyaret ederek gerçekleştirdik. Amacımız Edirne’deki ormanlar, bitki çeşitliliği, çevreye ilişkin yapılan çalışmalar ile bilgi almaktı ve gerçekten çok güzel şeyler öğrendik. Daha sonra Söğütlük Kent Ormanı’nda yürüyüş yaptık ve yakınındaki lavanta tarlasını gezerek gezimizi tamamladık.
NELER ÖĞRENDİK?
Türkiye geneline göre Edirne’nin orman açısından zengin olmadığını ve Türkiye ortalamasının altında kaldığını, bu konuda çalışmalar yapıldığını daha yeşil bir Edirne için çalışıldığını öğrendik.
Orman Genel Müdürlüğü olarak yakın çevre ve köylerde ceviz, badem ve ıhlamur ekimini teşvik ettiğini, halkın bilgilendirdiğini ve bu konuda epey yol aldıklarını gördük.
Lavanta ekimi yapıldığını ve artık lavanta ürünleri de üretilebildiğini öğrendik.
Arıcılık konusunda çalışmalar yapıldığını öğrendik.
Bozuk orman arazi diye tabir edilen bölgelerin de değerlendirilerek ceviz yetiştirmeye elverişli hale getirildiğini öğrendik.
Son yıllarda artan kuraklıklardan dolayı ibreli tür denen ağaçların dikimine ağırlık verildiğini ve ağaçlandırmanın mümkün olduğunca çok yapılmasına çalışıldığını öğrendik.
Karaağaç denen bölgede bu bölge için endemik bir tür olan Karaağaç’ın neredeyse hiç kalmadığını çünkü bu ağaç türünün çevre kirliliğine çok duyarlı olduğunu son yıllarda artan kirlilikten dolayı ayakta kalamadığını öğrendik.
Ve her birimizin aldığımız nefes için doğaya borçlu olduğumuzu ve ömrümüz boyunca bunun için 7 ağaç dikmemiz gerektiğini, araba, yakıt vb bir sürü diğer etmenleri de katarsak 70 ağaç daha dikmemiz gerektiğini ve yaklaşık olarak doğaya 77 ağaç borçlu olduğumuzu öğrendik.
Meşelik alanlarda yetişen trüf mantarının Edirne’de de yetiştiğini ve 55 dönümlük bir alanda bu mantarı yetiştirmek için ağaçlandırma yapıldığını öğrendik. Özellikle meşe ağacı dikildiğini çünkü bu mantarın meşelerin kök bölgelerinde yetiştiğini ve diğer mantar türlerine göre toprağın yüzeyinde değil altında olduğundan toplanmasının özel çaba gerektiğini ve 5-6 yıl içinde istenen seviyeye gelineceğini öğrendik.