13 Şubat 2020 Perşembe

KABUSLARIMIZ YARINLARIMIZ 1


Koca devrin yok olduğu, doğanın yokluğunu ilan ettiği, yeşermeye bile mecali kalmadığı bir hiçliğin içinde var olmuş bir yer. Topluluğun içindeki en acımasız en bencil insanların kurduğu düzensizlik üzerindeki seğirin gidişatının anısına. Belki de distopyaların en karanlığı olmaya aday göstereceğimiz bu topluluk doğayı katlettikten sonra nefes alabileceklerini zannedercesine devam ediyorlardı hayatlarına. Ta ki biri buna el atana kadar.
“Sanki biri nefesimi kesmeye çalışıyormuş gibi yine kalktım huzursuzluğumu paylaştığım yataktan. Yavaşça aynaya yaklaştım yüzümün ne halde olduğunu görmek her zamanki gibi kendimi doğanın bir parçası gibi hissetmeme sebebiyet vermişti. Her gün bu tiksintiyle yüzümün yansımasına lanet okumak nefesimi daha da daraltıyordu.”
Ne kadar hikayenin baş karakteri de olsa doğaya karşı acımasızca hakaret niteliği yüklediği cümleleri karşılıksız kalamayacaktı. Biz onu düşüne dursun bırakalım. Asıl olaylar yerinin bilinmediği tanımının hükümsüz olduğu hiçliğin iradesini eline aldığı yerde geçiyordu. Bir avuç insanın toplandığı dışarısının aksine doğayla iç içe bir alanda konuşma sesleri gittikçe yükseliyor. Ne olduğunu anlamak çok güç değil doğrusu. Bir asırdır doğanın katledilmesi yeterince gündemde olan bir konu. Başta sadece tüketim amaçlı bizim nefesimiz yaşam çizgimiz olan doğayla olan anlaşma insanların çıkarları doğrultusunda acımasızca katledildi. Sadece zarar verilerek yarar sağlandığı bir kölelik sözleşmesine dönüştü. Hiçbir şey yetmiyor tüketimi engelleyemiyordu. İşte tam da bu yüzden bir avuç insan burada toplanmış kargaşa yaratıyorlardı. Araya zorla atılan profesörlerden biri.
-Bu buluş denemeye değer. Karşı çıkmak yerine sadece denemeyi tercih etsek bir sonuca ulaşabiliriz. Demesi işe yarar bir etki sunmamıştı. Buna rağmen gurubun en görkemli ve bilgili olan başka bir profesörü söze sakin ve çatık kaşlarını yumuşatarak söze girdi.
-Yani şimdi siz diyorsunuz ki doğanın bu kadar tüketilip harap olmasının nedeni insan beynindeki doğa karşıtı hastalıklı hücreler. Diyelim ki böyle, kabul bunun iyileştirilmesi lazım. Sunduğunuz çözümün yan etkilerini bilmiyorsunuz hiç denenmemiş, insanlar üzerinde nasıl bir yan etki yaratacak bilmiyorsunuz. Kısacası bilinmezlerle dolu bir çözüm ortaya atıyorsunuz ve buradaki çok değerli insanları şaşkına çeviriyorsunuz. Bu bir zaman kaybımı yoksa farklı çılgın teorileriniz hala devam ediyor mu? Küçük kıpırdanmalar başlamış grup ikiye bölünmüş karar alınmamış doğa hala yok olma evresinde. Derin bir nefes sesinden sonra kendine güveni tam bir ses tonuyla dâhimiz yine söze atılır.
-Yan etkileri tabi ki var. Göz önünde bulunduracak olursak şuana kadar bütün fikirleri denme yanılma yoluyla test etmedik mi. Şimdi elimizde küçükte olsa bir umudumuz var buna yüz çevirmek sadece aptallık olur üzgünüm ama şuana kadar aldığınız diplomaları sadece havadan kapmışsınız demek ki doğru sorgulama yetiniz sadece eski kafalarınızın içinde sıkışıp kalmış. Her şey yeterince ortada değil mi dünya artık zarara karşı zararla karşılık veriyor doğa bize çırpınarak yardım etmekten yoruldu. Hazırlamış olduğumuz formül doğaya kesinlikle zarar vermeyecek sadece beyinlerinde hastalıklı hücreler bulunduran insanlara etki edecek. Bir solukta kendini anlatmanın şerefiyle diğerlerinin fikirlerini gözlerinden anlamaya çalışıyordu. Uzun bir sessizlikten sonra karar verildi.
- Madem tek çare bu o zaman bütün yetki sende her şeyden sen sorumlusun. Şimdi geri kalan detayları anlat da işe koyulalım. Herkes konuşulanlara hak vermişti sıra şimdi uygulamadaydı.
- Yapmış olduğumuz formülü yağmur bulutlarının yardımıyla ülkenin her yerine yayacağız o sırada hasarlı hücrelerin bulunduğu beyinler uykuya dalacak ve ancak beyinlerinde bu hasar geçtiklerinde uyanabilecekler bizde bu sırada onları muhafaza edip beyin dalgalarını inceleyerek geri kalan insanlarla birlikte mücadeleyi devam ettirip geleceğin varlığını koruyacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder